Sorunlar
Gürcan Banger
Sorun, yaşamın tuzu ve biberi gibidir. Yaşamın insanca bir lezzeti olmasında hiç kuşkusuz sorunların da yeri var. Sorunlar olmasa, belki de mutlu anlarımızın keyfine varmak da mümkün olmaz. Çoğu zaman ana nokta, sorunun kendisinde değil; bizim ona bakış açımızdadır. Bunu bardağın dolu veya boş kısmına dikkat etmeye benzetebiliriz.
Bazı insanlar, kendilerini ‘talihsiz’ bulurlar. Sorunların yağmur gibi üzerlerine yağdığından şikâyet ederler. Hepimizin sıkıntıları olabileceğini, ama bunları algılama, yönetme ve çözme yöntemlerimizin farklı olduğunu kavramak istemezler. Hatta pek çok kişide sorunlardan şikâyet etmek, bir haz duygusu haline gelmiştir. Sorunlarını anlatıp dertlenerek mutlu olduklarını bile söyleyebiliriz.
Sorunlarından şikâyetçi olan tanıdıklarıma şöyle diyorum: “Ya sorununu anlayıp çözmek için gayret et, ya da bu nedenle sızlanmayı bırak!” Biliyorum ki; sorunu çözmeyi denemek yerine ondan sürekli şikayet edip abartmak, sadece negatif yönlü bir sinerji üretilmesine yarar. Bir süre sonra sorun, kişinin gözünde öylesine büyür ki, o noktadan sonra çözmek veya yönetmek için yeterli gücü kendisinde bulamaz.
İnsanın (ya da bir kuruluşun) sorunlarıyla baş edebilmesi için öncelikle sorun kavramı üzerinde bilgi sahibi olmasında yarar var. Sorun, ilk bakışta can sıkıcı bir durum olarak gözükür. Gerçekte bir sorun, bir durumdan tercih ettiğimiz bir başka duruma geçerken önümüze çıkan engeller veya zorluklar olarak tanımlanabilir.
Sorun karşımıza iki farklı biçimde çıkar. Birincisi; mevcut durumun istediğimiz gibi olmamasıdır. Örneğin yeterli miktarda maddî kaynağa sahip olmamak böyle bir sorundur. Umulan bir şeyin gerçekleşmemesi ya da istenmeyen bir durumun oluşmaması yine bu gruba girer. Sahip olduğumuz bir değerli unsuru kaybetmeyi de bu grupta sayabiliriz. İşimizi yitirmeyi veya sağlığımızın kötüleşmesini bu duruma örnekler olarak verebiliriz.
İkinci sorun türü, daha iyi olabileceği halde ol(a)mayan konulardan kaynaklanır. İstenen hedefe ulaşamamak veya ulaşmak için yeni yolların denenmesi gereken durumlar, bu sorun grubunda yer alır. Üniversiteye girebilmek için çok sıkı çalışma ihtiyacını da bu grupta örnekleyebiliriz.
Bir sorunu çözmek için önce onu fark etmek gerekir. Dolayısıyla sorunun çözümünde mevcut durumun iyi tanımlanması, olması gereken durumun doğru tespit edilmesi ve hedefin netleştirilmesi önemlidir. Genel olarak sorunu doğru çözümlemekte sıkıntılarımız olur. İkincil seviyedeki sorunları (görünür sorunları), kaynak sorun ile karıştırırız. Ana sorunu çözerek hedefe kolayca uğraşmak yerine, ana sorunun yarattığı ikincil sorunlara takılıp kalırız. Önemli bir özdeyiş şöyle der: “Nereye gideceğinizi bilmiyorsanız, bütün yollar oraya gider.” Sorunun ne olduğundan emin değilseniz, gereksiz veya yanlış adımlar atarak yeni sorunlar üretmeniz şiddetle muhtemeldir.
Sorunun analiz edilmesi sürecini muhtemel çözümlerin neler olabileceği konusunda yapılacak düşünce süreci izlemelidir. Sorunun çözüm yolu, bir sır olmamalı; öngörülen çözümler arasından birisi olarak gerçekleşmelidir. Bu nedenle akılcı bir kişi veya kuruluş, çözümün sonunda elde edilecek sonuç konusunda daha baştan bilgilidir.
Bir çözümün doğrulanması gerekir. Bir başka deyişle; elde edilen çözümün, üzerinde uğraşılan sorunun çözümü olduğu doğrulanmak zorundadır. Bu nedenle çözümü doğrulayacak göstergelerin de izlenmesi ve uygunsa ölçülmesi gerekir. Sorun çözme süreci, sorunun ortadan kalkması ile bitmez. Tekrarının oluşmaması için çözüm sonrası oluşan durumun izlenmesi önemlidir.
Düşük kültür toplumları, genelde sorunlar karşısında kafalarını kuma gömmeyi tercih ederler. Bir toplumun problem çözme performansı ise onun gelişkinliği konusunda önemli ipuçları verir.