Yaşam ve Ölüm Üzerine Başka Aforizmalar – 3
Gürcan Banger
15: “Kafa karıştırıcı bir zamanda yaşıyoruz. Kimi zaman insanlar, karmaşık ve zor sorulara kolay cevaplar ararlar. Eğer bir makine (ya da bir aksam) kötü işliyorsa, para kazanmak için rekabet eden şirketler yerine teknolojiyi suçlamayı yeğlerler. Düşünceleri yönlendiren medya organları yerine insan davranışlarını suçlarlar. Ya da çözüm için eski fundamentalist – ortodoks ideolojilere geri dönülmesini söylemeyi çok daha kolay bulurlar.” Murray Bookchin
16: İnsanın diğer canlı türlerinden farkı anlatılırken, sıklıkla dünyayı (doğayı) değiştirebilme yeteneğinden söz edilir. Bu çerçevedeki sözlerin içine de, pozitif bir anlam yüklenir; adeta insanın değiştirdiği dünya daha değerli hale gelmektedir. Gerçekten dünya daha değerli bir biçime dönüşmekte midir; yoksa dünyayı ve dolayısıyla dünya üzerindeki yaşamı tüketip yok mu ediyoruz?
17: Çevre hareketinin vazgeçilmez bir özelliği var. O da kitlesel olmak. Nüfusun ve sosyal göçün, eğitim süreçlerinden çok daha hızla ilerlediği düşünülürse, gerekli kitlesel çevre gücünü oluşturup konuya toplumun el koymasından başkaca bir yol yok gibi. Geleceğimizi hiç kimse umursamıyor sanki. Her birimizin elini taşın altına koyması gerektiğini düşünmüyor musunuz?
18: Sosyal yaşamdaki sorunları eğitimsizliğe bağlamak gibi bir alışkanlığımız var. Sanki her vatandaşa daha fazla eğitim versek her şey yolunda gidecekmiş gibi abartılı bir hava oluşturduğumuz oluyor. Hiç kuşkusuz; günümüzde eğitimin ve sürekliliğin önemi artmış halde. Ama dünya örnekleri sorunların çözümünde eğitimin yeterli olmadığını da gösteriyor. Sorunları aşmak için öncelikle eğitimin yaşamla doğrudan ilişkisini kurabilmek lazım. Eğitim ve reel yaşam arasında doğru ilişki kurulamadığında, sağlıklı bir geleceğin tasarlanması da mümkün olmuyor.
19: Yerel yöneticinin attığı her adım, kentin yaşam koşullarını iyileştirme yönünde olmalıdır. Bugünün kentlerinde gördüğümüz en ciddi sorunlardan birisinin insanın doğaya yabancılaşması olduğunu söyleyebiliriz. Beton yığınları ile asfalt yüzeyler arasında sıkışmış olan insan giderek ötekileşiyor. Kentler insan doğasına aykırı bir hal almayı sürdürüyor. Bir yerel yöneticinin ilk görevi, bu duruma “Dur!” diyebilmektir.
20: Bir kent, binalardan, yollardan, meydanlardan ve değişik mobilyalardan oluşur. Ama kent sadece bunlardan ibaret değildir. Öncelikle bu kent, doğal yaşamın bir parçasıdır ve öyle olmayı sürdürmek zorundadır. İkincisi; kent, bir kültür alanıdır. Dolayısıyla bu kültürün sürdürülebilirliğini ve gelişmesini sağlamak durumundadır. Üçüncüsü; kentin tarihi bir geçmişi vardır ve dün ile bugün arasında doğru geçişliliğin sağlanması şarttır. Dolayısıyla eskiyi sorgusuz sualsiz yok ederek yaşanabilir bir kent yaratamayız.
21: Bir kentte eskiyen ve tükenen unsurlar vardır. Örneğin parklardaki çiçekler solup kuruyabilir. Kuruyanlar sökülüp yerine yenileri dikilir. Bazı kent mobilyaları kırılıp dökülür ve yenilenmeleri gerekir. Ama kentin öyle unsurları vardır ki; bunlar, eskidikçe daha değerli hale gelirler. Bu nedenle tarihi ve kültürel değeri olan binaların, anıtların, ağaçların veya mekânların özenle korunmaları ve (gerekirse restore edilerek) tekrar yaşama kazandırılmaları gerekir. Yerel yönetici, bu gerçeğin farkında ve bilincinde olması gereken kişidir.
22: Bir atasözü, “Aslan yattığı yerden belli olur” der. Kentlerimize, daha doğrusu kentsel yaşam çevremize verdiğimiz önem, insan olarak kendi yaşamımıza verdiğimiz önemle eşdeğerdir. Bu nedenle doğayla ilişkimizin kopmaması ve kendimizi doğa karşısında ötekileştirmemek için kendimize ve kentimize yüksek derece önem ve değer vermek zorundayız.