İşletmeler Gelişemiyor
Gürcan Banger
1970’li yıllardan bu yana bilişim, iletişim ve üretim teknolojilerinde oluşan gelişmeler iş alanını sadece teçhizat olarak değiştirmekle kalmadı. Yönetim, tasarım ve üretim metodolojilerinde de çok önemli yenilikler oluştu. 20’nci yüzyılın ikinci yarısında kalite ile başlayan açılım zamanla sistemleşerek toplam kalite yönetimi haline dönüştü. Üretim yönetimini geliştirmeyi ve verimlilikle kaliteyi daha yüksek düzeylere taşımayı hedefleyen proje yönetimi, yalın üretim ve altı sigma gibi yaklaşımlar, iş kültürünün önemli konuları arasına girdi. Pazarlamadan finansmana, insan kaynaklarından müşteri ilişkilerine yeni yönetim sistemleri peş peşe geldi. İş kültürü literatürü her geçen gün yeni bir açılım getiriyor.
İşletme Sorunları
Ulusal bölgesel ve yerel işletmelerin yukarıda sözü edilen gelişmeler açısından analizi ise yeterli bir görünüm ortaya koymuyor. Kendi işletme gözlemlerim ya da okuduğum bu konuda yapılmış analizler, işletme sahibi ve yöneticilerinin yeni üretim, yönetim yöntemleri hakkında kulak dolgunluğu olduğunu ama henüz kendi işletmelerinde uygulama yetkinliğine ulaşmadıklarını gösteriyor. Bu metodolojilerin yaşama geçirilmesinde bazı iyi niyetli girişimlerin farklı nedenlerle başarılı sonlanamadığını izliyoruz. Bunlar olumsuz anılar yaratıyor. Pek çok işletmede ise işletme yönetimi günlük operasyonların içine öylesine dalıyor ki, verimli ve kaliteli olana yönelik yenileşme ve değişme ihtiyacı hissedilmez oluyor. Bunlara okuma ve öğrenme, kurumsal ve kişisel gelişim konularındaki atıl halimizi de ekleyince verimsizlik ile kalitesizlik ve düşük katma değerin tuzla biberi oluyor.
İş ve işletme olgularının sadece teknik konulardan oluştuğunu varsaymak gibi çok ciddi bir hatamız var. Yukarıda dile getirdiğim yeni konular, teknik eğitimin bir parçası kabul edilmediğinden –orta ya da yüksek– çoğu eğitim-öğretim kurumunda müfredatın içeriğine dâhil edilmiyor. Kitapçı raflarında bulunan iş kültürü temalı kitapların büyük çoğunluğu, yabancı kitapların ne yazık ki uzman olmayan kişiler tarafından Türkçeye aktarılmış kötü çevirilerden oluşuyor. Genel anlamda iş kültürü literatürü, uygulamalı alan kitabı olma gereğini yerine getirmiyor. Bu saydıklarıma danışmanlık alanındaki zafiyet ve eksiklikleri de ekleyince durumun sevimsizliğini ‘kara yazgı olarak’ kabul etmekten başka bir seçenek kalmıyor.
Küçük ve Orta İşletmeler
Kısaca KOBİ olarak isimlendirilen küçük ve orta ölçekli işletmeler konusunda övgü dolu sözler söylemek ve yazmak, iş kültürü literatürünün vazgeçilmezi haline geldi. Bu işletmelerin esnekliği, çevikliği ve çalışma hızı altı çizilerek yaratılır. İnovasyon, tasarım ve ürün geliştirme gibi çalışma alanları dikkate alındığında bu tür işletmelerin çağın gerekliğine uygunluğu tartışılmaz. Ama mevcut KOBİ’lerin gerçek durumuna bakıldığında bunların pek çoğunun çok dar bir tematik alanda katma değersiz ve asla esnek olmayan yan (fasoncu) sanayi olarak iş gördüğünü izliyoruz. Bir başka deyişle; KOBİ’ler, sıklıkla övgüye konu olduğu inovasyon, ür-ge veya tasarım temalarında esnek, çevik ve hızlı çalışmak yerine işgücü ve makine saati karşılığında –kimi zaman yüksek– ciro ama düşük kârlılık sağlıyor. Sadece işgücü ve makine zamanı satmaya odaklı yan sanayi çalışması, söylenilenlerin aksine küçük işletmenin inovasyon, ür-ge ve tasarım becerilerini geliştirmesinin önünü kesiyor. Yan (fason) sanayi olmanın zor gerçeğini görerek, kendi katma değerli ürün ve hizmetini geliştirip sürdürülebilir büyüyebilen KOBİ örneğine sıklıkla rastlamıyoruz.
KOBİ yaşamı, sorunlar ve zayıflıklar açısından bir yumurta-tavuk ikilemine benzer. Ekonominin, iş dünyasının, sanayinin, eğitim-öğretim kurumlarının ve benzerlerinin bulunduğu ekosistemi mi KOBİ’yi verimsiz ve katma değersiz hale getiriyor? Yoksa KOBİ’nin içsel ataleti mi yukarıda özetlediğim olumsuzlukları toplam sonuç olarak ortaya çıkarıyor? İkilimin gereği olarak ikisi de doğru görünüyor. Muhtemelen KOBİ’lerin bu güçsüz, katma değersiz ve yönetilebilir durumundan memnun olanlar var. Sonuç olarak KOBİ’yi geliştirme ve iyileştirme görevi sadece KOBİ’nin kendisinden oluşmuyor. Çok daha karmaşık ve katılımlı bir değişim sürecine ihtiyaç var.