İktidar Odaklılık
Gürcan Banger
Anadolu topraklarında yaşamın en önemli sosyal ve ekonomik özelliklerinden birisi iktidar odaklılığıdır. Doğu Roma İmparatorluğu’ndan başlayarak toplumsal yaşamın belirleyicisi devlet olduğundan siyasal gücü elde tutmak her zaman önemli olmuş. Dördüncü yüzyıldan başlayarak bu toprakların tarihi, devleti ele geçirme anlamına gelen siyasal iktidar mücadeleleri ile geçmiş.
Toplumsal yaşamı yönlendiren eğilimlerin büyük ölçüde siyasal iktidara odaklı olmasının nedeni tüm kaynakların sahipliğinin ve yönetimin devlette olması… İktidara sahip olanlar, aynı zamanda kaynaklar yanında ekonomik hasılanın da nasıl bölüşüleceğine karar vermişler. Devlete sahip olan pastanın büyük kısmını kendine almış. İktidara sahip olma ve elde tutma hırsı, tarafların birbirlerini etnik ve dini temel ayrımı yapmaksızın yok ettikleri bir noktaya ulaşmış. Gerçek tarihin her dilimi iktidar uğruna yok edilmiş insan ve toplulukların hikâyeleriyle dolu. Bu topraklarda iktidar mücadelesi içinde olmuş hiçbir kişi ya da topluluğun ak kaşık olmadığı bir tarih yaşanmış.
Genişleyen Mücadele
Bugün geçmişe oranla ekonomik ve sosyal yaşamda yer alan çok daha fazla örgütsel yapı var. Geçmişte devlet tarafından işlerin bazıları yerel yönetimler, farklı kademelerdeki kamu birimleri, meslek odaları, sendikalar, çeşitli türlerde sivil toplum örgütleri tarafından yerine getiriliyor. Örgütlerin sayısının ve çeşitliliğinin artması rant kaynaklarının ve iktidar mücadelesinin de genişlemesine vesile oluyor. Bazı örgütler amaç olarak kimileri ise diğerlerinde iktidara ulaşmak için araç olarak iktidar mücadelesine konu oluyor.
Devlet, hâlâ toplumda en büyük güç olmayı sürdürüyor. Devletin küçülmesi yönünde yapılan tüm girişimlere rağmen devlet, iktidarın odağını oluşturmaya devam ediyor. Devletin elde edilmesi ve elde tutulması sürecinde siyaset başrolü oynuyor. Ama bu yeterli değil. Sosyal ve ekonomik yaşamın diğer alanlarındaki payandalarının da siyasal iktidara eklemlenmesi gerekiyor. Bunlar yukarıda bazılarını saydığım kurum ve kuruluşlardadır.
Olağan bir demokratik toplumda kişi ve kuruluşların farklı alanların bağımsızlığına saygı göstermesi gerekir. Gene bu bağlamda bir alandaki gücün diğerine taşınmaması gerekir. Kişi camide giydiği ceketi partide, partide giydiği ceketi dernekte, dernekte giydiğini kamu dairesinde giymemeli. Bir alandaki iktidarın gücünü bir başka yerde iktidarı ele geçirmek için kullanmamalı. Bu, demokratik bir yaşamın temel ilkelerinden birisidir. Ama iktidar vasıtasıyla elde edilecek çıkarlar devreye girdiğinde demokrasinin adı bile anılmaz oluyor.
Ne Adına İktidar?
Tarih boyunca imparatorlar, krallar ya da padişahlar iktidarı tanrı veya din adına elde tuttular. Dünyanın zalim liderlerinden birisi olarak anılan Cengiz Han da iktidara tanrı (tengri) adına sahip olduğunu söylerdi. İktidar insan ölçeğini aşan bir varlık ya da olgu adına sahiplenildiğinde insanlar da iktidarın sıradan nesneleri haline geliyor. Onların canları, sağlıkları ya da malları o yüce makam adına tahrip ya da yok edilebiliyor. Özetle; iktidarı yeryüzünden alıp evreni kapsar hale getirdiğimizde hem iktidar odağı hem de iktidar için siyasal mücadele çok tehlikeli bir hal alıyor.
İktidar için siyasal mücadele her dönemde ve her şart altında sorunlara neden olmuş. Diğer yandan güce tapınan yalakalar, zarar da iktidarın kendisinden daha aşağı kalmamışlar. Çıkar ilişkileri insanların çevrelerine zarar verdikleri bir hale dönüşmüş.
Bir Çin atasözü “Ağaç devrilince maymunlar dağılır” der. Yukarıda andığım sorunların tümünün (ağacı devirmek anlamına gelen) çözümü, demokrasiyi sonuna kadar savunmak ve gelişimi için çaba harcamaktır.