Yaşam ve Ölüm Üzerine Başka Aforizmalar – 8
Gürcan Banger
55: Daima aklımızdan uçup gidiyor. Bize ait olan belki de yegâne hazine, kendi yaşamımız… Ama yaşam süremizi yeterince doğru değerlendirip değerlendirmediğimiz ise su götürür bir gerçek… Zamanla yarışmak gereksiz. Çünkü zamanın ömrü bizimkinden uzun… Bunu iyi bilmemize rağmen bu kısacık yaşamı, ‘tahliyeyi bekler’ gibi yaşamaya devam ediyoruz. “Yarın olsa; gün doğsa; şu bitse; bu olsa” derken bir yaşamı kum taneleri gibi avucumuzdan akıtıp yok ediyoruz. Sorunlar, şikâyetler, sızlanmalar ve daima bir şeylerin eksikliğini hisse gözümüzü bir korku bürüyor. Hâlbuki yaşamın güzel olması için eksiksiz olması gerekmiyor. Benim sınavdan önceki gece yaptığım gibi zamanı hızlı ilerletmeye çalışırken; hayatın yaşla değil, yaşamakla ilgili olduğunu gözden kaçırıyoruz.
56: Yaşamımızın unsurlarını anlamlandıranın kendimiz olduğunu fark edersek, o zaman yaşamımızın her biri bir anlam sonsuzluğu olan ‘şimdilerden’ meydana geldiğini kavrayabiliriz. Bir anı kaçırmak, bir anlam sonsuzluğunu yitirmeye benzer. Yaşamın her anını yaşamak için ise zamanı yapay olarak ‘hızlandırmamak’ gerekli. Mevlana Celâleddin Rumî, yaşamın sırrına yaklaşmış bir derin anlamlar manzumesidir. Mevlana’nın, yaşamın değerini bilgece dile getiren cümleleri ile bitireyim: “Kâh cüzdanını, keseni para ile doldurmak kaygısı ile kâh iyi yemek içmek endişesi ile bu aziz ömür geçip gitmekte, sayı ile verilen her nefes de eksilmekte.”
57: Yaşamın en ilginç ve kanımca güzel yanlarından birisi, bilinmezliklerle dolu olması… Muhtemel gelişmelerin pek çoğunu tahmin etmek, neredeyse mümkün değil. Bu bilinemezliği, kısaca ‘şans ya da fırsat’ diye tanımlamak yanlış olmaz. İyi fırsatlar, yaşamımızda olumlu değişimler yaratırken ve biz, bunları iyi şans olarak isimlendirirken önümüze çıkan, aşılması zor engelleri kötü şans olarak biliriz. İyi veya kötü; şans yaşamın içinde olan bir unsurdur. Şansı da yaşamın kendi olağan akışı içinde kabul edip benimsemek gerekir.
58: Güzellik gibi doğal kazanımlar, doğru kavranması gereken özelliklerimizdir. Yüksek çekim özelliklerine sahip olmak, kişiyi ben-merkezciliğe, kendini aşırı sevmeye ya da insanları hor görmeye sürüklememeli. Yine örneğin fiziksel olarak ‘güzel’ olmamak, bireyi yaşamın dışına savurmamalı. Yaşam, bazı insanlara başarıyı yakalamak için doğal tutunma noktaları verdiği halde, diğer bazı bireylerin bu fırsatları kendilerinin yaratması gerekebilir.
59: Bir duygusal ilişkide bulunduğumuz insana sunabileceğimiz en değerli armağanların başında, kendimizi geliştirip değiştirebilme gücü gelir. Bir sevgi ve bağlılık ilişkisinde yer alan taraflar kendilerini değiştirebilme becerisine sahip olduklarında, duygusal ilişkinin de uzun soluklu yaşayacak yeni beslenme noktaları bulması olağandır. Sevgiyi yaşamak isteyen, gelişmeye ve değişmeye hazır olmalıdır. Ama her şeyden önce istekli olmalıdır.
60: Bencillik genelde çıkar kaygısı ile eşdeğer tutulur. Pek çok durumda doğru olan bu kabul, aslında kendini akıllı, zeki, becerikli veya başarılı sanma gibi bir rızayı saklar. Dolayısıyla kendinizi, ne yaptığınızı, ne düşündüğünüzü ya da kendinizle ilgili her ne varsa onu ‘en önemli’, ‘en öncelikli’ ya da ‘en değerli’ buluyorsanız, sizde ‘ben arızası olması’ ihtimalini dikkate almalısınız. Muhtemelen kendinizi biteviye öne çıkarmaya çalışırken, nezaketin bile sizin kabalığınızı saklayamadığını kavrayamıyorsunuz demektir. Bencil kişi, bencilliği ile aslında en sevdiği kişiye zarar verir. Şaşırtıcı değil mi? Gerçekten öyle… ‘Ben arızası’ olan birey, gerçekten en sevdiği kişiye zarar verir; çünkü bu kişi, kendisidir. Unutmamalı ki; bencil, her yerde yalnızdır. Yalnız yaşayan, büyük felaket gününde de yalnız ve mutsuz kalacaktır.