Gürcan Banger
Günlük yaşamda her birimizin ‘fazlasıyla fikir sahibi’ olduğumuz konuların başında siyaset gelir. Seçim zamanlarında ise fikir öne sürme ve yorum yapma becerimiz zirve yapar. Ama sonunda konu, ya iktidar-koalisyon üzerine sayı hesabına dayanır ya da parti başkanlarının nasıl davranacakları üzerine ‘süper psikolojik’ çözümlemelere dayanır. İnce zekâ ışıltılarıyla ülkenin geleceği üzerine öngörüler kahvehane sohbetlerinden sosyal medya platformlarına kadar yaygınlaşır. Diğer başka konularda da olduğu gibi; bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak ‘üstün’ sosyal özelliklerimizden birisi olarak kendini her vesile ile ortaya koyar.
Demokrasi Diye Bir Şey
Genel olarak bireylerin öğrenim düzeylerinin yükselmesi ile birlikte toplumda demokratik işleyişin de gelişeceği kabul edilir. Ama gelişmiş ülkelerde yapılan araştırmalar bu tezi doğrulamıyor. Toplumu oluşturan bireyler arasında yüksek öğrenim görmüş olanların sayısının artmasına rağmen, demokrasi alanında değişimin aynı hızda oluşmadığını gözlüyoruz.
Bazı uzmanlar ters orantılı bu ilişkiyi, halkın siyasete ve demokratik süreçlere karşı ‘kayıtsızlığı ve duyarsızlığı’ olarak açıklıyorlar. ‘Demokrasi açığı’ olarak isimlendirilen bu durumun tamamen kayıtsızlık ve duyarsızlık olarak isimlendirilip daha geniş bir açıyla bakılmaması, muhtemelen yurttaşlara yönelik açık bir haksız eleştiri oluyor.
Sorunu daha yakından incelediğimizde; daha gerçekçi sayılabilecek bazı ipuçlarına ulaşıyoruz. Bunlardan birincisi; doğrudan doğruya temsili demokrasinin yaratmış olduğu kriz ile ilgili. Demokrasi açığı olarak isimlendirilen problemin birinci kaynağı, temsili demokrasinin yarattığı süreksizliktir. Vatandaş, ancak seçimden seçime (örneğin dört yılda bir) demokratik süreçlere katılabildiğinden, zaman içinde siyaset alanına yabancılaşıyor. Zaten geleneksel siyaset de yurttaştan kendi özel işleri dışında hiçbir kamusal konuyla ilgilenmemesini ve yapılacak tüm işleri kendisine bırakmasını istemektedir. Temsili demokrasi esasına göre kurulmuş siyasetin yapılanması da bu atalet modeline uygun olarak hazırlanmıştır.
Katılım
Böyle bir sıkıntıyı aşmanın yegâne yolu, yurttaşların karar ve yönetim süreçlerine katılabilecekleri ve sistemi denetleyebilecekleri yol, yordam ve mekanizmalar geliştirmektir. Diğer yandan geleneksel siyaset bunu istemez. Çünkü siyaset alanı, siyasetçi ve bürokrat ile yandaşları için bir rant elde etme alanıdır. Vatandaş tarafından izlenen ve denetlenen bir alanda hukuk dışı rant elde etmek imkanı kalmayacaktır. Bu gerçek, temsili demokrasi krizini neden toplumun kendisinin çözmesi gerektiğinin iyi bir açıklamasıdır.
… demokratik yurttaşlık eğitimi, asla eğitim sistemin önemli ve değerli bir parçası olamamıştır.
Liderlik Kültü
Günümüzün ‘geleneksel özellikli’ okullarına baktığımızda; her düzeyde olmak üzere bunların yurttaşlık yetkinlik, bilgi ve becerilerinin öğrenilmesi yerine ‘liderlik ve sadık izleyicilik’ odaklı olduğunu görürüz. Bu süreçte liderlerin yönetici, yani siyasetçi; diğerlerinin ise seçmen (pasif oy veren) olması beklenir. Gerçekten 18’inci yüzyılda yaşamış olan İngiliz düşünür ve siyaset bilimcisi John Stuart Mill’in ifade ettiği gibi; sağlıklı demokrasiler için aktif yurttaşlar gerekmesine karşın iktidarlar ve yöneticiler pasif yurttaşların mevcudiyetini isterler. Çünkü pasif yurttaşlar, siyaset alanını denetleyemezler ve siyasetçilerin karar ve eylemlerinden dolayı sorumlu olmalarını sağlayamazlar.
… sorumlu yurttaşlığın okulu sivil toplum alanıdır.