Küreselleş(tir)me, Aynılaş(tır)ma
Gürcan Banger
Küreselleşme, çok boyutlu bir kavram. Yaşamın her alanını ilgilendiren bir yanı var. Neden – sonuç ilişkisi olarak bakıldığında yumurta – tavuk hikâyesini andırdığını da söyleyebiliriz. Hangi etkinin hangi sonuca neden olduğunu, yeni sonuçların ne türden yeni etkiler oluşturduğunu kolayca söylemek zor. Bu nedenle başkaca bağlantılarını kopararak bir yönünü ele alıp yorumlar yapmak, gerçeği olduğundan farklı gösterme yanlışı anlamına gelir.
Çok boyutlu küresel bir değişimin olumlu ve olumsuz yönleri olması da beklenen bir durumdur. Örneğin bilişim ve iletişim alanındaki gelişmeler bilgiye ulaşmayı kolaylaştırıyor. Diğer yandan bazı devletlerin kötü niyetleri ile dünyanın bölgeleri arasındaki gelişmişlik farkı da yoksulların aleyhine açılıyor. Küreselleşme olgusu hakkında yorum yapabilmek için tüm boyutlarını birlikte ele almaya ihtiyaç var.
Aynılaşma
Olayın kendisi küresel olsa da; etkilenmemizin sonuçları birisi kişisel olabiliyor. Bu çerçevede kişisel olarak olumsuz etkilendiğim küresel sonuçlardan birinin kültürel aynılaşma olduğunu söyleyebilirim. Dünyanın büyük ekonomilerinin kültürü küreselleşmenin yarattığı araçları kullanarak hızla yaygınlaşıyor. Bu süreçte büyük şirketlerin ayakta kalmayı ve sürdürülebilir olmayı sağlamak için tüketim toplumu eğilimlerini ateşlemelerinin birincil ölçüde etkisi var.
Aynılaşma etkisi, bir yandan insanların tüketim ihtiyaç ve çözümlerini birbirine benzetirken, diğer yandan yaşam çevrelerinin farklılıklarını da ortadan kaldırıyor. Bir ülkede liste başı olan bir şarkının büyük bir hızla (aynısının veya türevlerinin) başka toplumlarda da yaygınlaştığını görüyoruz. Dünyanın en zengin ve en yoksul ülkelerinde aynı içeceği, aynı giyim mağazasını ya da dış mekân düzenlemelerini görmek mümkün. İşin en ilginç yanı ise bu aynılaşan kültürün büyük bölümünün o ülkenin ya da toplumun geleneksel kültürü ve tarihi ile bir ilgisi yok. Tamamen kopyalanıp, kurgulanmış bir kültürleşme yanlışı…
Hikâyesi ve Anlamı Olmalı
İnsanların ürün seçerken gösterdikleri davranışlardan birisi bize önemli ipuçları veriyor. Yapılan tüketici analizleri, kişilerin hikâyeleri olan firma ve ürünlerle daha özenli ilgilendiklerini gösteriyor. Bunun altındaki unsur, insanların yaşam çevrelerindeki nesneleri ve olayları anlamlandırma çabasıdır. Duvarda asılı duran bir tablo, onunla ilgili bir hikâye anlatılabiliyorsa bu durum o resmi başkalarından farklı kılan bir anlam kazanır. O mekân ve o kişi, bu resmin hikâyesi sayesinde ek anlam ve değer kazanır.
Küreselleşmenin yarattığı aynılaşma, bu anlattığım anlam ve değer yaratma sürecini ortadan kaldırıyor. Yaşam çevresinin kültür ve tarihle ilişkisinin kopararak, kişiyi aynılaşmış bir anlamsızlığa (boşluğa, yokluğa) itekliyor. Örneğin kendi kentinize Mısır Piramitleri’ni andıran bir yapı inşa ettiğinizi ya da Trafalgar Meydanı’ndaki bir heykelin kopyasını kent meydanına yerleştirdiğinizi veya Gugenheim Müzesi’nin bir kopyasını yaptığınızı düşünün. Bu artifaktların her birinin kendi bulunduğu yerde özel bir anlamı ve değeri var. Anlatılabilecek hikâyeleri mevcut. Kültür ve tarihle bağlantısı olmayan bir ortamda bu anıtların ‘çakma’ kopyaları için ne anlatabilirsiniz ki?
Eğer dünyanın başka noktalarında ve oranın kültürü ile birlikte var olmuş ‘şeyleri’, kültürleşme adına kendi mekânımıza taşıyorsak, anlamsızlığı yaygınlaştırıyoruz demektir. Yaptığımız, ancak boşluğu ve yokluğu yaygınlaştırmak olarak yorumlanabilir. Her kişi, kendisi olmalıdır. Her kent, kendisi olmalıdır.