İnsanlar, Hayvanlar ve Alınacak Dersler
Gürcan Banger
Karşılaştırma ve kıyaslama insanın belli başlık öğrenme araçlarındandır. İnsan, farklı şeyleri birbirleri ile kıyaslayarak farklılıkları ve benzerlikleri öğrenir. Yaşamımızı da bazı zamanlarda gözden geçir ve inceleriz. Bu, bazen yaşadığımız bir olay olur, kimi zaman da yaşantımızda yer alan bir varlık. Gözden geçirme ihtiyacının nedeni, kafamızda bazı soru işaretlerinin oluşmasıdır. Eğer soruların sayısı özellikle “Neden?” sorularının sayısı dikkati çekecek kadar arttıysa bu durum, gözden geçirme zamanının geldiğine dair iyi bir ipucudur.
Arkadaşlıklar
Sorgulama, arkadaşlıklarımız için de geçerlidir. Çoğu zaman arkadaş edinirken, kendiliğinden oluşmasının yanında ciddi kriterler kullanmadığımız için karşımızdaki insanın özelliklerine fazlaca dikkat etmeyiz. Hele ki; o insanda bizi cezbeden ilginç bir yan varsa; duygusal ve düşünsel bakışımız, yeterli keskinlikte görme özelliğini yitirir. Karşımızdaki insanın beğendiğimiz yönü, bizde bir körlük yaratır ve diğer niteliklerini görmez ve bir bütün olarak kavrayamaz hale geliriz. Kafamızda soru işaretleri oluştuğunda, bir arkadaşlığı sorgulamanın arkasındaki temel mantık budur.
Bir arkadaşlık, öncelikle doğruluk üzerine kurulmalıdır. İki arkadaşın, aralarındaki ilişkinin derinliğine göre birbirlerine aktarmadıkları bazı konular olabilir ama karşılıklı paylaştıklarının doğru olması gerekir. Yalan ve sahtecilik üzerine kurulu bir arkadaşlığın sürekliliği kuşkuludur.
Doğruluk, saydamlık ve içtenlik
Doğruluk kavramı, içinde saydamlık ve içtenliği de barındırır. Eğer iki arkadaş arasındaki bazı konular, bir sis içinde kalıyorsa bu, riskli bir durum oluşturur. Boz bulanık bir ortamda kişiler, olayları kendi bilgi ve deneyimlerine göre kavrarlar. Bu da arkadaşların aynı konu üzerinde farklı algılar edinmeleri tehlikesini içinde taşır. Aynı biçimde düşündüklerini sanan ama gerçekte farklı algıları olan iki insanın yolları, geleceğe doğru büyüyen bir açı oluşturur; gelecekte bir gün nasıl olupta bu denli ayrı düştüklerini kavramakta zorluk çekerler.
Doğruluk, saydamlık ve içtenlik, eğer gerçekten var iseler bir ilişkiyi kolaylaştırır. İnsanlar, sürekli olarak birbirlerine yalan söylemek, gizlemek veya olayları değiştirmek için çaba sarf etmek zorunda kalmazlar. Genel anlamda doğruluğun önündeki engellerden birisi, karşı tarafın bir gerçeği nasıl karşılayacağı konusunda emin olunamamasıdır. Bazı insanlar, çabuk sinirlenir; bazıları kolayca kırılır. Bunu fark eden bir arkadaş, bir kırgınlık yaratmamak için susmayı veya gerçek dışı davranmayı tercih edebilir. Dolayısıyla iyi bir arkadaşlık için öncelikle iki tarafın da iyi nitelikleri olması gerekir. Bazı durumlarda iletişim ve karşılıklı anlaşmaya ilişkin sorunlar, birlikte bir ortak dil yaratılması çabası ile çözülebilir. Her gerçeği, kendi farklı bilgi ve görgü ve deneyimleri ile anlayan insanların anlaşması veya uzlaşması hiç kolay değildir.
Pek çok insan, yaşama tek yönlü bakar. Yaşamda siyahların ve beyazların birlikte bulunmasının, yaşamın olağan özelliklerinden birisi olduğunu gözden kaçırır. Böyle insanlar, yaşamlarında daima iyi şeyler olsun isterler. Yaşadıkları olumsuzlukları ise bir felaket gibi karşılarlar. Hâlbuki iyi ve kötü, yaşamımızda her zaman başımıza gelebilecek olağan gelişmelerdir. Yaşamımızda oluşan iyilikleri farkında olmadan yaşayıp, kötülükleri ise kötü kader olarak algılayıp kahretmek yaşamımızı bir kabus haline getirir.
Arkadaş kazanmak
Bazen yeni ve iyi arkadaşlar kazanırız. Bu, yaşamın bize verdiği ödüllerden birisidir. Ama bazı arkadaşlıklar şu veya bu nedenden dolayı yürümez. Bazı arkadaşlıklarımız ise işlerin yolunda gitmediğine dair bize ipuçları verir; onları sınamak ve gerekirse akılcı biçimde sonlandırmak bize düşer. Kaybetme korkusu ile panik ortamına sürüklenmek sadece acı verir. Yaşam, uzun bir yoldur; bir yolcu olarak bazı insanlarla yollarımız birleşir, bazıları ile bir süre sonra ayrılır; kimileri ile ömür boyu sürer. Her arkadaşlığın ömrünün sonsuz olacağını söylemek mümkün değildir; söylense de bir hayalden öteye geçmez.
Bir arkadaşlığın oluşup gelişmesinin, tabii ki tesadüfi yönleri vardır. Herşeyin bir akıl sürecine bağlı olması gerektiğini iddia edemeyiz. Ama iyi bir arkadaşlığın temelinde karşılıklı emeğin olması gerektiğine hiç kuşku yok. Son bir ipucu: Bir arkadaşlıkta taraflardan hangisinin daha fazla emek verdiğini ölçmeye çalışırsanız şunu hatırlayın. Duygusal körlük nedeniyle ölçümde yanılıyor olabilirsiniz.
Seligman Deneyi
Martin Seligman, ünlü bir deneysel psikolog ve klinik araştırmacıdır. Uzun yıllar kötümseler ve iyimserler üzerine çalışmalar yapmıştır. Yaptığı çalışmalar ile ilgili kitapları ve dergilerde yayınlanmış makaleleri bulunmaktadır. Hayvanlar üzerinde deney yapılmasını ahlaki bulmamakla birlikte 1960’lı yıllarda yapılan Seligman Deneyi’nin önemli sonuçları var.
Deneyde bir kafesin tabanının sağ ve sol tarafına ayrı ayrı bölümler halinde, dokunulduğunda yaşamsal zarar vermeyecek biçimde elektrik çarpmasına neden olan elektrik kabloları döşendi. Denek olarak kullanılacak bir köpek kafese konuldu.
Önce sol taraftaki düzeneğe elektrik verildi. Sol tarafta durduğunda elektrik çarptığını fark eden köpek, kafesin sağ tarafında durmayı öğrendi. Bu deney, bir süre devam ettirildikten sonra kafesin solundaki elektrik kesilip sağ tarafa elektrik verildi. Bu şekilde deney sürdürüldüğünde köpek, bu sefer kafesin sol tarafında durması gerektiğini öğrendi. Buraya kadar olan iki aşamalı deneyde her şey beklendiği gibi gelişmişti.
Deneyin üçüncü bölümünde kafes tabanının hem sol hem de sağ tarafına aynı anda elektrik verildi. Bu durumda köpeğin elektrikten kaçması mümkün değildi. Önce köpeğin bir şaşkınlık yaşadığı gözlendi. Bir süre şaşkın halde sağa sola giden köpeğin sonra koşuşturmaktan vazgeçip kafesin herhangi bir yerinde uzanıp yattığı görüldü. Bir anlamda elektrikten kurtulamayacağını anlayan köpek, zor durumu kabullenmiş ve kurtulmaya çalışmaktan, kısacası mücadele etmekten vazgeçmişti.
Bu son aşama, şaşırtıcı ve önemli olmakla birlikte deneyin bir aşaması daha vardı. Deneyi yapan bilimciler, kafesin kapısını açmaları durumunda köpeğin ne yapacağını görmek üzere bunu denemeye karar verdiler. Öngörüleri, kapı açılır açılmaz köpeğin derhal kafesten uzaklaşacağı idi. Ama öyle olmadı. Kafesin kapısını açmalarına rağmen köpek uzandığı yerde yatmaya devam etti.
Bu beklenmeyen sonuç için bir açıklama olmalıydı. Deneyciler, köpeğin bir süre şiddete karşı mücadele ettiği, kaçamayacağını anladığında ise özgürleşme fikrinden uzaklaşarak mücadele etmekten vazgeçtiği biçiminde yorumladılar.
Hiroto Deneyi
Seligman’ın çalışmalarına konu olan köpeğin davranışı deneyi ile örneklenen davranış modeline öğrenilmiş çaresizlik adı veriliyor. Bu konuda çalışan bir diğer bilim adamı ise D. S. Hiroto’dur. Hiroto Deneyi’nde her biri beşer kişiden oluşan üç grup, üç ayrı odaya konulmuştur. Her üç odaya yüksek hacimde gürültü sesi verilmiştir. Gürültü düzeyine dayanmak neredeyse mümkün değildir. Her odada düğmeler vardır. Deneye katılanlara doğru düğme bulunup basıldığında gürültünün kesileceği anlatılmıştır.
Birinci odada gerçekten gürültüyü kesen bir düğme vardır ve aramalar sonunda gruptakiler düğmeyi bulup gürültüyü keserler. İkinci odada ise düğmelerin hiçbiri çalışır halde değildir. Hangisine basarlarsa bassınlar gürültü değişmemektedir. İkinci gruptakiler, büyük uğraşılarla aradıktan sonra düğmeyi bulmayacaklarına kanaat getirip bir kenara çekilerek ve sesin kendiliğinden kesilmesini umarak beklemeye başlarlar. Üçüncü odada ise herhangi bir düğmeye basıldığında gürültü artmaktadır. Gürültüyü azaltan veya kesen bir düğme yoktur. Herhangi bir düğmeye basışta gürültü seviyesi, biraz daha yükselmektedir. Grup, 1-2 denemeden sonra çözüm aramayı bırakıp köşelerine çekilerek beklemeye başlarlar.
Deneyin tekrar edilmesi kararlaştırılır. Her gruba iki yeni denek eklenerek deney tekrarlandığında ise; birinci odadakiler, birlikte düğmeyi arayarak elektriği keserler. İkinci odadakilerden eski denekler, yerlerinden kıpırdamazken, yenilerin çabalarını umutsuzlukla seyrederler. Üçüncü odada ise gürültüyü kesmek için atılım yapan yeni denekler, eskiler tarafından zorla durdurulur.
Kıssadan hisse
Bu iki deney de, toplumumuzun ekonomik, sosyal ve sivil problemler karşısında tutumunu güzel örneklemiyor mu sizce? Çaresizlik, bazı örnekler dışında tarihimiz boyunca bize yeterince güçlü olarak öğretilmiş değil mi?
Son söz: Kötülük ve kötümserlik, kader değildir.