İnovasyon, Açık Kent ve Eskişehir
Gürcan Banger
Facebook’ta paylaş
Twitter’da paylaş
Tarih tercihini kentlerden yana yapıyor. Küreselleşmenin her türlü etkisi de kentlerin öne çıkmasına daha fazla katkı yapıyor. Bu süreçte dikkatimizi çeken olgulardan birisi de kentlerin insanların yaşadıkları yerleşim olmak gibi basit tanımın ötesine geçiyor olması… Yaşadığımız çağda kentlerin tüketiciler, emekçiler ya da işletmeler gibi bir ekonomik faktör haline geldiğini görüyoruz. Bu nedenle bir kentin ekonomisi, bireylerin, işletmelerin, çeşitli kurum ve kuruluşların basit anlamda toplamı olmanın ötesine geçerek kendi içinde bütünlüğü olan ‘kentsel ekonomi’ olgusuna dönüşüyor. Bu süreç işletmeler ve kuruluşlar için kullandığımız rekabet, sürdürülebilirlik ve inovasyon (yenileşim) gibi kavramların kent ölçeğinde de söz edilir hale gelmesini sağladı.
Bildiğiniz gibi; inovasyondan söz ettiğimizde; yeni veya önemli ölçüde geliştirilmiş bir ürün, hizmet ya da süreci dile getiriyoruz. Kimi zaman yenilenmiş bir ürün, bir pazarlama yöntemi, bir iş uygulaması ya da daha önce görülmemiş bir örgütsel yapıdan söz ediyoruz. Hiç kuşkusuz; inovasyonun ekonomik ya da sosyal anlamda bir katma değer üretmesi gereğini de buna ekliyoruz.
İnovasyon ilk kez dile getirildiğinde; yeniliklerin bir işletme veya kuruluş içinde (kapalı kapılar arkasında) yapılıyor olması kast ediliyordu. Günümüzde örgütlerin inovasyonun gerek duyurduğu her türlü yetenek, yetkinlik ve donanıma gerçeği sahip olamayacakları kabul edildi. Ayrıca bir kuruluşun gerekli her şeye sahip olması ve tüm işleri kendisinin yapması, maliyetler açısından her durumda ekonomik de olmayabiliyor. Bu gerçek, ‘açık inovasyon’ olarak isimlendirilen yeni bir yaklaşımın doğmasına yol açtı.
Açık inovasyon, yenilikçiliğin çok daha geniş bir alanda daha fazla paydaşla birlikte kazan – kazan felsefesine dayanılarak geliştirilmiş bir modelidir. Bu anlayışla; yeniliklerin bir işletmenin sınırları içine hapsolmasının ve ancak kuruluşun sınırlı veya kısıtlı imkânları ile yapılmaya çalışılmasının ötesine geçiliyor. Açık inovasyon yaklaşımını benimseyen bir firma; müşterilerden tedarikçilere, rakiplerden bilim – teknoloji ve ar-ge kuruluşlarına kadar çok geniş bir kesimle ortaklaşa inovasyon çalışmaları yapıyor. Sonuçta bu yenilik sürecine katılan her paydaş kendi kazancını daha az maliyetli ve daha kolay biçimde elde ediyor.
İnovasyon konusuna bir nokta koyalım ve kente dönelim. Bir kentin en belirgin özelliklerinden birisi, o yerleşimde çok sayıda ekonomik ve sosyal paydaş bulunmasıdır. Diğer yandan bu paydaşların tümü; daha çok kazanabilecekleri, üretip tüketebilecekleri, sağlıklı şartlara sahip ve insanları mutlu edecek bir yerleşimde yaşamak istemektedirler. Dolayısıyla kentin paydaşlarının kenti birlikte geliştirmelerinde ve ortaklaşa daha yaşanır hale getirmelerinde ortak yararları var. Bu düşüncenin, açık inovasyonu var eden yaklaşımla benzerliğine dikkat çekmek isterim. Bugün artık bir ekonomik ve sosyal işletme niteliğini daha fazla taşıyan bir kent, açık inovasyon ile çok daha ilişkili bir olgudur.
Dün bir pazarda bir arada duran müşteriler, rakipler ve tedarikçiler birbirlerini adeta ‘düşman’ gibi algılamaktaydılar. Bugün ise ihtiyaçları karşılamada birlikte çalışmanın her kesime yararları olduğunun farkına vardılar. Bu süreçte kişi ve kuruluşlar arasındaki kalın duvarlar daha saydam hale geldi. Örneğin bir firma, bir başka işletmenin içinde araştırma ve analiz yaparak daha yararlı neler tasarlayıp üretebileceğini inceliyor. Sonuçta; paydaşlar arasındaki duvarların incelmesi ve saydam hale gelmesi, tüm paydaşların katma değer elde edeceği bir kazan – kazan anlayışının uygulanabilmesine neden oluyor.
Şimdi kente geri dönelim. Çok sayıda ve farklı nitelikte paydaşı olan bir kenti incelediğimizde; açık inovasyon kavramının ‘açık kent’ olgusuna dönüştüğünü görüyoruz. Açık kent kavramı, o yerleşimde yaşayan paydaşlar arasındaki duvarların inceldiği, ilişkilerin saydamlaştığı ve yaşamın daha demokratik hale dönüştüğü, dolayısıyla kentin olanaklarının hakça paylaşıldığı bir yerleşimi ifade etmektedir. Özetle; bir kentin nelere sahip olduğu sorusu, devamla bunların nasıl ne orunda / yoğunlukta paylaşıldığı sorusu ile izlenmek zorundadır. Bir kentin çok ‘kaliteli’ olması tezi, artık o yerleşimin ‘açık kent’ kavramına uygunluğu ile doğrulanmak zorundadır.
Eskişehir; açık bir kent olma yolunda ilerlemek isterse, buna uygun iş modelini ve mekanizmaları geliştirmek zorundadır. Eskişehir özelinde açık kent olgusunu, izninizle bir sonraki yazıda tartışmaya devam edelim.