Gürcan Banger
BİR: Yaşamın bilinen en belirgin korkularının başında, başarısız olma gelir. Hatta öyle ki; birçok örnekte başarısızlığın sadece bu korkudan kaynaklandığı görülür. Eğer başarısızlık korkusu insanın günlük yaşam modelinin bir parçası haline geldiyse, yaşamsal bir durağanlık ve monotonluk da hemen onu takip eder.
İKİ: Korku ile hareket etmek, tehlike anında kabuğuna çekilmeyi ve başına geleceklere razı olmayı daha baştan kabul etmektir. Korku, insanın özgürlüklerinin önündeki en önemli engellerin başında gelir. İnsan, korkularını yendikçe özgürleşir. Korku ile yapılan bir seçimi, insanın özgür tercihi olarak benimseyemeyiz.
ÜÇ: Korku ve endişe duymak, kendimize ait güven alanının dışına çıktığımızı hissetmektir. Çoğu zaman korkulardan kurtulmak için alıştıklarımıza sığınırız. Alışkanlıklarla yönetilmek kolay gelir bize. Korkunun önüne bilinci, akılcı seçimleri koymak zordur. Ama insan olmanın gereği de budur.
DÖRT: Öyle korkularımız var ki; adeta kişiliğimize, kimliğimize yapışmış. Bu tür korkuların ayırdına varmak son derece zor. Karakterimizin doğal bir parçası haline gelmiş olan korkularımızın kendini en iyi ifade ettiği anlar yeni başlangıçlardır. Ne zaman yeni bir mücadeleye adım atsanız, bu korkular insanın ayaklarına zincir, gözlerine bağ, diline acı olur. Kişiyi hareketsiz hale getirir. Çoğu zaman kişiyi hareketten engelleyenin ne olduğunu kavramak da hiç kolay değildir.
BEŞ: Korku, yüzme bilmeyen insanın denize ilk adımı atmasıdır. Çünkü korku ifadesi, insanın tanımlı güvenlik bölgesinin dışına çıkmakta olduğunun işaretidir. Böyle bir durumda korku, bir yandan dikkatli olmak konusunda iyi bir ders oluştururken, diğer yandan da aklın ve duyguların önünde engel görevini yerine getirebilir.
ALTI: Ölümü akla getirip korkmanın ilginç yanlarından birisi, “Vay canına; ne kadar da boş yaşamışım. İyi şeyler yapacak hiç zamanım olmamış” fikrini itiraf etmek değil midir? Evrende yaşayıp öğrenebileceğimizden çok fazla şey var. İnsan ömrünün var olan tüm deneyimi edinmesi mümkün değil. Ama elde olan yaşam koşullarında erdemli bir ömür sürdürmek, pekâlâ mümkün… Eğer bu ömür, kendi akışı içinde bir kişisel bilgelik oluşturabilirse, ölümden korkmanın gereği de kalmaz. Bilgelik yolu, ölüme hazırlığı da kapsar.
YEDİ: Her kaçış, bir sonraki özgürlük eylemini daha sıkıntılı hale getirir. Bir süre sonra korkular kanıksanır ve özgürlük hayalleri biter. Tahliyeyi beklerken ölüm kafeste olur. Eğer yapmakta çekince duyduğumuz eylemler varsa bunları sorgulamamız gerekir. Kaçındıklarımızın arkasında yüzleşmediğimiz korkularımız olma ihtimali yüksektir. Akılla denetlenmiş korkusuz bir dünya, kafeste yaşamaktan her zaman çok daha iyi değil mi?
SEKİZ: Önemli olan, kendi yaşadıklarımızdan deneyimlerimizden doğru dersleri kendimizin çıkarabilmesi ve bu dersin değişime neden olabilmesidir. Eğer ‘hocamızın’ söyledikleri, bizim daha iyi bir yaşama doğru yürümemiz için yardımcı oluyorsa, biz de onun hatalarını işaret edebilir ve ona katkı koyabiliriz. Kişinin alışkanlıkları, korkuları ve asla vazgeçmediği ön kabulleri kişisel gelişimin ilerleyişinin önünü kesiyor. Kendini bilmeyen (kendi alışkanlık, korku ve takıntılarının bilincinde olmayan) kişi kendini değiştirmeyi ve geliştirmeyi ancak bir noktaya kadar başarabiliyor. İlerleme; korku, alışkanlık ve takıntılarla yüzleştiğinde kişisel ilerleyişin duraksadığına, hatta geri dönmeye başladığına tanık olabiliyoruz. Bizim için önemli kişisel örneklerde ise ‘bir ileri iki geri’ yürüyüşü görmek gerçekten üzücü oluyor. Hatasız bir yaşam mümkün değil.
DOKUZ: Korkunun üzerine git. Sana (bana anlatılmış, kendi yaşamımda da doğrulanmış) dünyanın iyi saklanmış bir sırrını açıklamak istiyorum: “Korkunun iyi ve düzenli bir yaşamın katalizörü olduğu bir yalandır.” “Korkunun ötesinde güvenli ve görkemli bir dünya var.” Korkularını keşfet. Onların üzerine git. Onları yenmiş olmanın verdiği coşkuyla zihninin özgürlüğünün keyfini yaşa. Unutma; korku, ölümden daha çok fazla insan öldürür. Korku yenmek içindir. Korkunun üzerine git. Onun ancak bir kâğıttan kaplan olduğunu şaşırarak göreceksin. Bir şans olan yaşamın hakkını vermek lazım.