Gürcan Banger
BİR: Eleştiri öncelikle bilgilenme ve birikim işidir. Doğru olanı, sağlam gerekçeler ve kanıtlar üzerine kurulmuş eleştiridir. Eğer eylemleri yerine önce kişiyi eleştirmeye karar verdiysek, burada daha baştan yanlış yapıyoruz demektir.
İKİ: Eleştirilerin sıklıkla yanlışa düştüğü noktalardan birisi, genellemeler yapmaktır. Yukarıda belirttiğim gibi bu genellemelerden birisi karşımızdaki kişiyi, ‘sadece bizden olmadığı’ veya bizim gibi düşünüp davranmadığı için eleştirmeye kalkmaktır. Yaşamın beyazdan siyaha uzanan grilikleri içinde ne bir kişi ne de bir dünya görüşü baştan aşağıya yanlış olamaz. Durmuş bir saatin bile günde iki kez doğru zamanı gösterdiğini hatırlasak iyi olur.
ÜÇ: Genel kural olarak bir fikrin doğruluğunu, zaman, mekân ve şartlardan bağımsız olarak düşünmemeliyiz. Eleştiri için de böyledir. Eleştirinizde haklı olabilirsiniz; bulgularınız doğru olabilir; ama doğru zamanda yapılmamış bir eleştiri işlerin tamamen karışmasına neden olabilir. Eleştiri yaparken kendi duygularımızın etkisinde olmadığımız doğru zaman ve mekânı seçtiğinizden emin olmalıyız.
DÖRT: Eleştirirken verdiğimiz örneklerin sağlamlığından emin olmak zorundayız. Çünkü eleştirilerde çoğunlukla her örneğin kendisine özgü yönleri ve özellikleri olduğu unutuluverir.
BEŞ: Eleştiri anlayışı, bir toplumun saygı, empati ve hoşgörü konusundaki gelişkinliğinin göstergesidir. Eğer bireyler eleştiriye kötülemek, karalamak veya alaşağı etmek için başvuruyorlarsa orada hem sosyal hem de psikolojik olarak halledilmemiş sorunlar var demektir. Aynı şekilde eleştiriye uğrayanlar, bunu kendilerine yönelmiş kötüleme ve karalama olarak anlıyorlarsa gene psiko-sosyal sorun varlığından söz edebiliriz. Bu ülkenin tarihinde, geleneğinde ve kültürleşmesinde bu kısaca değindiğim olguların tümü var. Tarihte örnekleri var; devletin başını eleştirdiği için zulme uğrayan bir toplumdan başka hangi türlü bir eleştiri algısı gelişebilirdi ki?
ALTI: İnsanın gelişiminde eleştirinin özel bir yeri var. Eleştiri kişiye madalyonun diğer yüzünü gösterir.
YEDİ: Bir elin beş parmağı birbirine eş değil. Toplumda her konu hakkında farklı bakış açıları var. Bunun yanında eleştiriye konu olan işler kimi zaman bazı unsurların iyi görülememesi ya da doğru bir eksene oturtulamaması nedeniyle eksiklik veya zafiyetten alil oluyor. Bunların düzeltilmesi ve uygun hale getirilmesi için eleştiri kurumunun işlemesi gerekli.
SEKİZ: Eleştiri kurumunun her iki yönü de iyi işlemiyor. Eleştiriye muhatap olan bunu kendine yönelmiş bir saldırı olarak kabul ediyor. Çoğu zaman eleştiri yapan da bunu karşısındakini yerin dibine batırmayı, hatta yok etmeyi hedefleyen bir araç olarak kullanıyor. Bu arada eleştirel düşüncenin bir geliştirme fırsatı olması da güme gidiyor.
DOKUZ: Eleştiri yaparken nerede durduğunuz son derece önemli. Tam da kendi egonuzun odağında duruyorsanız, eleştiri diye adlandırdıklarınızın yanlı ve fanatik özellikler içeriyor olması şiddetle muhtemeldir. Böyle bir durumda eleştiri sandığınız şey, kolaylıkla karalama diye isimlendireceğimiz uçuruma savruluverir.
ON: G. Maughana’nın ilginç bir cümlesini aktarmak isterim: “İnsanlar, sizden kendilerini eleştirmenizi istediklerinde bile, gerçekte sizden övgü bekliyorlardır.” Maughana’nın dediği gibi, şikâyet edenlerin kafalarının arkalarında takdir edilme duygusu olsun; biz de konuya onları takdir yönünden yaklaşalım. Peki; neyi takdir edeceğiz? Cehaleti? Saldırganlığı? Karalama yeteneğini? İhbarcılığı? Arkadan vurmayı? Eleştiri yapacağım derken karalama çukuruna düşen kişilere Francois Games’in bir sözünü hatırlatmak isterim: “Yalnız yaşamak istemiyorsan, birlikte olduğun insanları gereksiz yere eleştirmekten vazgeç!”