Gürcan Banger
BİR: Bir duygusal ilişki, pek çoğumuz için bir yüzme havuzuna ya da yaz tatilinde gidilmiş deniz kıyısına benzer. Sıcak bir yaz gününde yanıp mavi sularda serinlemenin hasretiyle kendimizi bir çırpıda suyun içine atıveririz. Bir duygusal ilişkiye olan hasret öylesine yakıcıdır ki, ne kendi durumumuzu ne de karşımızdakini çok fazla düşünmeye fırsatımız olmaz.
İKİ: Bazı insanlar “Seni seviyorum” gibi bir cümleyi kullandıklarında komik duruma düştükleri kanısına kapılırlar. Belki de heyecanlanıp kem küm etmekten korkarlar. Çoğu zamanda nasıl karşılanacaklarını bilmediklerinden ‘açık düşmekten‘ çekinirler. Aslında sevgiyi ifade etmekte zorlanan insan sayısı hiç de az değildir. Pek çok fiziksel hastalıktan daha yaygın bir sorundur ifade zorluğu. Çözmenin yolu ise bu sorunun üzerine gitmektir.
ÜÇ: Sevginin sözcüklerle ifadesi hoştur. Pek çok insan o güzel sözcük ve cümleleri duymaktan mutlu olur. Ama daha güzeli, sevgiyi açıklamaya çalışmak yerine onu kanıtlayacak bir tutum ve davranış içinde olmaktır. Sevginin en hoş kanıtı, sevgiyi yaşamak ve yaşatmaktır.
DÖRT: Sanat ve edebiyat yeteneğiniz çok gelişkin olmayabilir. Ama sevginizi ifade etmek istemeniz bence yeterlidir. Kendi sözcüklerinizle kendi cümlelerinizi kurun. Bunu yaparken de içine hissettiklerini katın. Böylece kendiniz olacaksınız. Bir duygusal ilişkide insanın kendisi olmak kadar doğru bir başka şey olamaz.
BEŞ: Aşkı istemek, mutluluğu istemektir. Aşkı istemek, yaşamın sevincini derinden duymayı istemektir. Ama aynı zamanda aşk, bir olumsuzluk noktasına sürüklenip acı yumağı haline dönmeden önce “Bu yaşadığım, aşk olabilir mi; yoksa yanılan ben miyim?” diye sorabilme cesaretini gösterebilmektir. Aşkta asla karşılıklı beklentiler olmaz; ama aşk aynı zamanda “Ne veriyorum? Ne alıyorum?” sorularını kendine cesaretle sorabilmektir.
ALTI: Aklın olmadığı bir sevgide, sevilen ile gerçek olanın aynı kişi olmama ihtimali yüksektir. Akılsız sevgilerde kişiler genel olarak kafalarında yarattıkları bir hayale kapılırlar. Eğer bir gün hayal ile gerçek karşılaşırsa, büyük bir kırgınlık yaşamaları da kaçınılmazdır. Bu nedenle sevginin, en az günlük yaşamın kendisi kadar objektif koşulları olduğunu unutmamak gerekir. Dünya’nın Güneş’in etrafında dönmesinin hayal ve isteklerimizden bağımsızlığı gibi; sevginin geleceği de kendi başına kurulan hayallere ve dile getirilmemiş isteklere bağlı değildir. Sevgi, emek ister; emek ise akla ihtiyaç duyar.
YEDİ: Mevsimlerle anılan duygusal kavramların başında aşk gelir. İlkbahar, doğanın canlanmasına bağlı olarak insan duygularının da filizlenip canlandığı bir dönem olarak kabul edilir. Yaz ayları aşkın sıcaklığı ve yakıcılığı ile eşlenir. Bu benzetmelerde haklılık payı olmakla birlikte aşkı bir mevsime bağlamak da ona haksızlık olur. Aşkın belki de en önemli özelliği zamandan, mekândan ve koşullardan bağımsız olarak doğup büyüyebilmesidir. Belki de bu nedenle bir İtalyan atasözü, “Aşk, ülkesini kanunsuz idare eder” der.
SEKİZ: Duygusal ilişkiler ve özel olarak aşk, çoğu zaman iyi şans diyebileceğimiz heyecan verici tesadüflerle başlıyor. Yoğunluk artırarak yoluna devam edebilenleri var. Günün ilk ışıkları ile doğan kimi aşklar ise güneşini ferini kaybetmesi ile sona erebiliyor. Aşkı eninde sonunda tüketilecek, günün akşam oluşuna benzer biçimde silinip gidecek bir süreç gibi kavrayanların sayısı hiç az değil. İmkânsız olanlar da dâhil, her zaman ruhlarında aşka yer açıp sonsuz aşka inananlar var olmaya devam edecek. Aşkın yeri yurdu gibi mevsimi de yok.
DOKUZ: Anlaşılıyor ki; gerçek sevgi ilişkisi problem yerine çözüm odaklıdır. Sıkıntılar, zorluklar ve sorunlar günlük yaşamın olağan parçaları kabul edilir; bunlar bir ayrışma ve çatışma nedeni olarak algılanmaz. Etkileşim, dinleme, konuşma ve iletişim sevgi sürecinde değerli özellikler olarak kabul edilir. Sevginin gelişimi ile birlikte problem çözme performansı da yükselir; taraflar sorun çözdükçe tek tek ve birlikte daha güçlü hale gelirler.