Dünyayı Anlamak

PAYLAŞ: ... facebooktwittergoogle_plusredditpinterestlinkedinmailby feather
PrintFriendly and PDFYazdır

Dünya ve Yaşam

Dünyayı Anlamak

Gürcan Banger

Giderek kısalan dilimler halinde de olsa; her çağın veya dönemin kendine has özellikleri var. Bu nedenle çok eski zamanları ifade ederken birkaç bin yıla çağ derken önce bunu yüzyıllara, şimdilerde ise on yıllara indirdik. “Zaman hızlanıyor” desek günlük konuşmalarda buna “Hayır” diyen pek az olur.

Bazı dönemlerde zaman, belli bir doğrultuda durgun akan su gibidir. Öyle dönemler olur ki; zamanın akışı, menderesler yapan bir akarsuya benzer. Böyle bir yön değiştirme, 20’nci yüzyılın son çeyreğinde oluşmaya başladı. Bugünü dün gibi görenler, değişimin farkına varmamakta ısrar etseler de; içerik olarak yeni bir çağda yaşadığımız besbelli ortada. Bazı unsurları 1900’li yılların ortasından sonra, kimileri daha yakın zamanlarda oluşan yeni bir bakış; giderek toplumları, kuruluşları ve kişileri etkisi altına alıyor. Öyle sanıyorum ki; iyiden iyiye çürümüş olan geleneksel siyasetin alternatifi de bu süreçte çıkacaktır.

Çevreci yıllar

1970’lerden sonraki yıllar, Dünya’yı ve canlı yaşamını yok etmekte olduğumuz konusunda daha ikna edici oldu. Çevre koruma fikri ile başlayan süreç, canlı yaşamın ve dünya kaynaklarının sürdürülebilirliğinin sağlanması şeklinde devam etti. Sonuçta; doğanın ve çevrenin korunmasından herkesin, her türden kuruluşun sorumlu olduğunu ifade eden bir ekolojik bilinç noktasına geldik. Bugün siyasetçiler, şirketler ve devletler, ekolojik bir bilincin varlığı ve meşruiyetine dair söylemlerde bulunuyorlarsa, bunda genel anlamda sivil toplum hareketlerinin çok ciddi katkısı var.

Özellikle Sanayi Toplumu Çağı ile birlikte bir tüketim ve buna bağlı üretim çılgınlığı başladı. Yumurta – tavuk ikilemine benzer biçimde üretim ve tüketim, biteviye birbirini iştahlandırdı. 1970’li yıllardan sonra teknolojik gelişmelerle birlikte üretimin önünün açılması, bundan sonraki dönemi Aşırı Tüketim Çağı olarak isimlendirebileceğimiz bir şekle dönüştürdü. Bundan; gıdadan giyime, kozmetikten ev eşyasına kadar her sınai ürün nasibini aldı. Ama doğal olandan ayrılıp yapay olanla yaşamaya devam etmenin, zamanla başta insan olmak üzere doğal yaşamı olumsuz etkilediğini fark ettik. Toplum olarak tüketimin kalitesi konusunda henüz çok gerilerde olsak da; yaşadığımız bu çağın en önemli farklılıklarından birisi, bilinçli tüketim konusunda oldu. Doğal ürünlere geri dönüş özlemi, bu yeni türden tüketim anlayışını ifade ediyor.

Bütünsellik

Dünyada bir eğilim geliştiğinde bunun etkilerini ekonomiden kültüre, inançtan günlük yaşama kadar her alanda izlemek mümkün oluyor. Bu nedenle örneğin bilinçli tüketim anlayışının bir başka boyutta ifadesi, insanın kendisinin geçmişe göre daha farklı algılanması oluyor. Buna insana bütünsel yaklaşım diyebiliriz. “Holistik düşünce” diye isimlendirilen bu yaklaşım, her şeyin birbiri ile ilintili olduğu tezi üzerinden giderek insanı; bedeni, duygusal ve zihinsel dünyası ve çevresi ile birlikte bir bütün olarak kavramaya çalışıyor.

Bütün veya bütünsel sözcüğünü bu yıllarda daha sık duyacağız. Örneğin spor yapmanın zihin sağlığı ile ilgisi, iyi ve sağlıklı beslenmenin duygusal dünya ile bağlantısı ve ruhsal sorunların aşılmasında kişinin çevresinin dikkate alınması, bu çağın özellikleri olarak tespit ediliyor. Bu açıdan belki de ilk kez insanı karmaşık ama bir bütün olarak ele alınırsa, anlaşılabilir bir canlı olarak inceleme ve araştırma imkânı yakalamış oluyoruz. Bu nedenle geçmişte olduğu gibi; fizik, kimya, biyoloji veya psikoloji gibi saf bilimler yerine çok faktörlü yeni bilim dalları oluşmaya başladı. Pazarlama alanında bütünsel ürün şeklinde bir kavramdan söz ederken de aynı anlayışı dile getiriyoruz.

Sürdürülebilirlik

Bu çağın farklılıklarından bir diğeri, doğayı yitirmeye başladığımızın bilincine varmaya eşzamanlı olarak sürdürülebilirlik kavramını öğrenmemizdir. Belki de ilk kez “Benden sonra tufan” anlayışından vazgeçerek gelecek yılların ve kuşakların durumunu dikkate almaya başladık. Aynı nedenle sürdürülebilir ekonomi, sürdürülebilir biyolojik yaşam ve sürdürülebilir dünya kaynakları gibi unsurlardan söz etmeye başladık.

Her ne kadar açgözlülük ve hırs nedeniyle istenen ölçüde başarılı olunamasa da; bu süreçte yeni türden bir ahlak anlayışı da oluşuyor. Küreselleşmenin sonuçlarından birisi olarak küresel etik olgusundan söz edebileceğimiz bir noktaya geldik. Bu nedenle Birleşmiş Milletler gibi kuruluşlar bugünün sorunları için yeterli olmuyor. Bu çağ, etik konusunda olduğu gibi dünya barışı alanında da yeni anlayış ve örgütlenmeleri zorunlu kılıyor.

Özetle; fark eden için dünya hızla değişmeye devam ediyor. Bazıları, gözlerini kapatarak eskide yaşamayı deniyorlar.

Zamanın ruhu değişiyor

Geçen yüzyıl, modernleşmenin fırtınalar estirdiği bir çağdı. Bu çerçevede daha fazla tüketmek de modernliğin bir unsuru olarak anlaşıldı. Giderek günlük yaşantımız, doğallık dışında yapay olarak üretilmiş ürünlerle doldu. Genetik olarak değiştirilmiş gıdalarla bu durumu hâlâ yaşamaya devam ediyoruz. Plastik gibi buluşlara alkış tutan tavrımız, bu tür sentetik maddelerin insan sağlığına ve doğal yaşama olabilecek zararları ile dikkatli ve seçici olmaya dönüştü. Son yıllarda sadelik ve doğal ürünlere geri dönüş konusunda ciddi bir eğilim oluştu.

Doğallığa geri dönüşle birlikte; alternatif tıp arayışlarının da derinleşip çeşitlenmeye başladığını gözlüyoruz. Her ne kadar alternatif tıp başlığını abartarak doğallığın tadını kaçırmaya başlasak da; bu yönlü gelişmeleri takdirle karşılamak lazım. Ama alternatif tıp maskesi altında ilaç endüstrisinin yeni bir tüketim alanı yarattığını da gözden kaçırmamak gerekli… Bitkisel ürün başlığı altında insanlar, biteviye yeni ilaçlar tüketmeye teşvik ediliyor.

Yeni ihtiyaçlar üreten sistem

Kapitalizmin sürekli olarak yeni ihtiyaçlar üretme çabası her zaman olacaktır. Çünkü daha çok satış ve daha çok kâr üzerine kurulmuş bir ekonomik model varlığını başka türlü sürdüremez. Ama bu süreçte doğal yaşama geri dönüşü de sıcak karşılamak ve desteklemek gerekir. Geleceğin temel eksenlerinden birisinin sadelik ve doğal yaşam olacağı kanaatindeyim.

Günümüzde sivil toplum kuruluşlarını ayırt ederken; bu örgütlerin toplumsal yarar üretmeleri ilkesinden özenle söz ediyoruz. Diğer yandan; ekonomik işletmelerin sosyal sorumluluk anlayışı da bu dönemde ısrarla andığımız bir diğer yaklaşım oldu. Dünyayı yok ettiğimizin ve yaşam çevremizi hızla yaşanamaz hale getirdiğimizin farkına vardığımız zamandan beri toplumsal yarar olgusu daha önemli hale geldi. Bu çerçevede hem bireysel hem de grupsal yaşamımızda kendimiz için daha doğaya dönük yeni anlamlar arıyoruz. Sanayi Toplumu’nun barbarca tüketmek düşüncesinden daha sürdürülebilir bir yaklaşıma geçme konusunda adımlar atmaya çalışıyoruz.

Gelenekler yerine postmodernizm

Geleneksel iletişim yaklaşımlarımızı giderek yitiriyoruz. Bayram ziyaretleri ve toplu kutlamalar her geçen gün daha az ilgi görüyor. Geleneksel değerlerimiz ve davranış biçimlerimiz, bir fast-food yaşamı içinde tüketilip gidiyor. Diğer yandan bilişim ve iletişim teknolojilerindeki gelişmeler, iletişimde yepyeni açılımlara neden oldu. Adeta fiziksel sınırlar ortadan kalktı ve sınırsız bir iletişim modeline geçildi. Muhtemelen bu yeni durum, sosyal ve kültürel yönden geleneksel olanı ikame edecek yeni tarzlar geliştirmemize vesile olacak.

Bazen postmodern olarak anılan bu çağda; kimlikler konusunda fikrî değişime uğradık. Bazı kimlikleri üstümüzden atarken, özellikle etnik, kültürel ve inanca ait alt kimliklerimizi daha fazla ön plana çıkarmaya başladık. Bunda küreselleşmenin yerel ve özgün olanı hızla yok etmeye başlamasının etkisi var. Küreselleşme olgusu dünya halklarının kültürlerinde bir aynılaşma yaratırken, buna tepki olarak alt kimliklere dönme eğilimi oluştu. Ama bu duruma kilitlenip kalmamak lazım… Muhtemelen sürecin ilerleyen aşamalarında kimlikleşmenin yeni biçimlerini görebiliriz. Ama alt kimliklere geri dönüşün, farklılıkların zenginliği olarak isimlendirilen bir bakışa yol açtığını da görmeliyiz. Farklılıkların doğru kavranması, aynı zamanda ayrımcılık sorununun giderilmesi sürecinde de olumlu etkiler yapıyor.

Yaşadığımız dönem, netleşmenin henüz oluşmadığı aktif-kompleks bir zaman dilimine denk düşüyor. Diğer yandan bu dönemde belli başlı eğilimlerin tespiti, geleceğin doğru kavranıp öngörülmesinde çok değerli olacaktır.

İZLE: ... facebooktwittergoogle_pluslinkedinrssyoutubeby feather

duyguguncesi hakkında

Gürcan Banger, Eskişehir Maarif Koleji ve ODTÜ mezunu. Elektrik yüksek mühendisi (opsiyonu bilgisayarlı denetim). Halen iş kültürü, yönetim, yeniden yapılanma, kümelenme, girişimcilik gibi konularda kurumsal danışman ve eğitmen olarak çalışıyor. Düzenli olarak kendi bloglarında ( http://www.duyguguncesi.net ve http://www.bizobiz.net ) yazıyor. Köşe ve dosya yazdığı gazete ve dergiler var.
Bu yazı Çevre, Dünya, Gelenek, İhtiyaç, Tüketim, Tüketim toplumu, Yaşam, Yaşam çevresi, Yaşam kültürü, Zaman kategorisine gönderilmiş ve , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ile etiketlenmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <strike> <strong>