Yaşam Devam Ediyor

Yaşam Devam Ediyor

Gürcan Banger

14 Kasım Pazartesi günü bu köşede yer alan uzunca yazımda; Türkiye ulusal futbol takımının Hırvatistan karşısında aldığı ağır yenilgiden başlayarak futbolun yapılanması hakkında görüşlerimi ifade etmeye çalıştım. O yazıda Türkiye’nin 3-0 yenildiği maçın teknik ayrıntılarına fazlaca değinmedim. Mevcut ulusal takım ve süper lig modelini yararsız, etkisiz ve verimsiz olarak kabul ettiğimden (bugünün yazısını da benzer konuya ayırmak iyi bir fikir olmakla birlikte) rövanş maçı için yorum yapmayı da gereksiz buldum. Muhtemelen günah keçisi olarak ilan edilecek birileri bulunacak; sonuçta işler (vatan millet yaygaraları arasında ah ü vah ile) eskisi gibi yürüme(me)ye devam edecek. Keşke Avrupa Futbol Şampiyonası’na (şiddetle muhtemel) katılamayışımız, futbol endüstrimizin yeniden yapılanmaya başlaması için bir fırsat oluştursa…

İnsanın karakteri

İklimin insan karakterinin oluşumunda ve davranış modelinin şekillenmesindeki etkilerini biliyoruz. Örneğin Ekvator kuşağında bulunan ülkelerde yaşayanlarla Dünyanın daha soğuk ülkelerinde doğup büyüyenler arasında bazı farklar var. İklim gibi karakterimizi ve yaşamımızı etkileyen başka faktörler de bulunuyor. Yaşadığımız toplumun kültürü gibi dış etmenler yanında korkularımız ve alışkanlıklarımız gibi içsel faktörler yaşam modelimizi biçimlendirip etkiliyor.

Bazı insanlar aydınlığı, kimleri karanlığı görürler. Yeni bir işe başlamak bazılarını korkutur, bazı insanlar ise gelecek başarının heyecanını duyarlar. İnsan yaşamının bilinen en belirgin korkularının başında, başarısız olma korkusu gelir. Hatta öyle ki; birçok örnekte başarısızlığın sadece bu korkudan kaynaklandığı görülür. Eğer başarısızlık korkusu insanın günlük yaşam modelinin bir parçası haline geldiyse, yaşamsal bir durağanlık ve monotonluk da hemen peşinden gelir.

Başarısızlık korkusu

Başarısızlık korkusunu yenmenin temel aracı, ailede ve okulda edinilecek eğitimdir. İnsanlara başarının veya başarısızlığın, bir girişimin olağan sonuçları olduğunu öğretmek zorundayız. Başarısızlıklardan korku üretmek yerine olumlu dersler çıkarmayı ve bu deneyimle yaşama modelimizi geliştirmeyi öğrenmeliyiz.

İnsana özgü korkulardan bir diğeri ise, bir yaklaşımın olumsuzlukla karşılanma korkusudur. Önerinin reddedilmesi veya bir teklifin “Hayır” cevabını alacağı üzerine kurulu bir korkunun örneklerini pek çok kez yaşamışızdır. Bu korku, bazen bir saplantı haline geldiğinden, çok önemli yararlar sağlayabilecek bir fikrin heba olduğu birçok örneğe konu olmuştur.

Bu korkuların yok edilmesinde, öneriye muhatap olacak kişilerin de; öneriler karşısında adaletle ve sağduyu ile karar verecekleri izlenimini yaratmaları gerekir. Pek çok insandaki reddedilme korkusunun arkasında, yaşadıkları kötü deneyimler vardır. Aşırı otoriter ebeveynler veya kötü yöneticiler, kapalı veya olumsuz tutumları nedeniyle çevrelerindeki kişilerde bu türden korkuların kalıcılaşmasına katkı yaparlar.

İletişim aracı olarak konuşma

İnsanlar arası iletişimin en basit araçlarından birisi konuşmaktır. Bu basit iletişim yolu da en bilinen korku kaynaklarından birisidir. Karşı cinsten birisi ile konuşurken zorlanan arkadaşlarınızı izlemişsinizdir. Kimisi, üst yöneticisiyle konuşamaz. Aile arasında bülbül gibi şakıyan bir yakınınızın, bir misafirlik ortamında gıkı çıkmadığını bilirsiniz.

Fikirlerin bir topluluk ortamında aktarılması, en yaygın korkulardan bir tanesidir. Yeterince birikimi olduğunu bildiğimiz bazı kişilerin, topluluk önünde konuşamadıklarına tanık olmuşuzdur. Görüşlerini birebir ortamda karşısındakine rahatlıkla aktaran bir kişinin, kalabalık bir grup karşısında konuşamadığını pek çok kez görmüşüzdür.

Topluluk önünde konuşma veya sunuş yapma konusundaki korkuya ilişkin olumsuzluklar, uygun çalışmalarla giderilebilir. Pek çok korku örneğinde olduğu gibi; bu durumda da öncelikle korkuyu yenmeyi istemek gerekir. Başarının anahtarlarından birisi, çözüme iyi niyetle sarılmaktır.

Korku ile hareket etmek, devekuşu gibi kafayı kuma gömmektir. Tehlike anında kabuğuna çekilmeyi ve başına geleceklere razı olmayı daha baştan kabul etmektir. Korku, insanın özgürlüklerinin önündeki en önemli engellerin başında gelir. İnsan, korkularını yendikçe özgürleşir. Korku ile yapılan bir seçimi, insanın özgür tercihi olarak benimsemek mümkün değildir. Özgürlük, insanın korkularıyla mücadele etmeye adım atması ile başlar.

Yaşamın zorlaştığı anlar

Öyle anlar olur ki; zaman ve mekân ağırlaşır, hava insanı boğar gibi yoğunlaşır. İnsan bir yardım eli arar ama çevresi hasetle ve düşmanlıkla çevrilmiş gibidir. Eleştirinin, karalamanın ve suçlamanın haddi hesabı yoktur. Kişi, kendini hedefteki düşman olarak hissetmeye başlar.

Böyle bir zaman durağında direnmek zordur. Bu tür zor bir ortamda soğukkanlı kalıp bilinçli olmayı sürdürmek her insanın başarabilmesi asla kolay değildir. Ahlakî değerlerinden ve yaşam biçiminden taviz vermeden zorlukla mücadele etmek bir olgunluk işaretidir. Ağır koşullarda yoğun saldırı altında bile ağırbaşlılığını yitirmeden başını dik tutabilmek özenilmesi gereken bir niteliktir.

Ortada bir hata, bir kabahat veya suç vardır. Yapanı belli değildir. Ama olaya müdahil olmadınız veya herhangi bir hatalı tutum ya da davranışınız olmadığını düşündüğünüz halde kafalardaki kuşkunun siz yönelmiş olduğunu hissedersiniz. Sizin dışınızda herkesin bu yanlış durum karşısında kurban etmek istediği sizsinizdir. İşte; böyle bir durumda insanın kendine olan güvenini yitirmemesi gerekir. Kişi öncelikle kendinden kuşku duymamalıdır. Yaşamıyla olgunluğu yakalayabilmiş insan, bu tür bir kuşku cehenneminde olanı biteni hoşgörü ile karşılayıp sabır ve azimle yoluna devam etmeyi başarır.

Hepimizin sorunları var ya da olabilir

Hepimizin kendi yaşamıyla ilgili sorunları var. Bu, çok olağan bir durum… Ama bazılarımız bu sorunların çözümünü bir işaret kolaylığında bulmak ister. Masalların altın kalpli perisinin sihirli değneği ile işaret ettiği gibi ortalığın bir anda güllük gülistanlık olmasını diler. Ama bazı sorunların çözümü sabrı gerektirir. Doğru zamanı ve doğru mekânı sabırla beklemek, arzulanan çözümün elde edilmesine anahtar rolü oynayabilir. Bir sorun karşısında doğru çözümü bilmek yeterli değildir. Doğru çözümü doğru zamanda, doğru mekânda ve doğru biçimde fiiliyata geçirebilmek gerekir.

İnsanlar vardır; bir saldırıya uğradığında köşeye sıkışmış bir vahşi hayvan gibi davranmayı tercih ederler. Karalamaya uğradıklarında kendilerini savunmak için başkalarını karalamayı tercih ederler. Yalana yalanla cevap verirler. Suçlamaya suçlama ile karşılık vermeye çalışırlar. Kin tutana karşı kin tutmayı yeğlerler. Hâlbuki insanın kendi yaşam odağına öncelikle hoşgörüyü, saygıyı, başta doğruluk olmak üzere ahlakî değerleri ve en önemlisi sevgiyi koyması gerekir. Olgunluk düzeyini yakalamış kişi, kötülüğü bağnaz bir kötülük anlayışı ile cevaplamaya çalışmaz.

Hayallerimiz

İnsan hayal kurar. Yaratıcılığın, yeniliğin ve değişimin ana unsurudur hayal kurmak. Ama gerçekler karşısında hayaller içinde yaşmamak gerekir. Sorunlara çözüm üretmek için hayallere, hatta çılgın hayallere ihtiyaç olduğumu zamanlar vardır. Ama çözüm için hayal kurmak, insanı uyuşturan bir hayalciliğe dönüşürse beklenen sonuç, bir masalın sonundan daha fazla gerçekçi olmaz. Hayallere köle olmamak lazım… Hayaller yaşamın itici gücü olabilir ama bu gücü denetleyebiliyorsanız.

Hayallerin insanı teslim aldığı en seçkin zamanlar kişinin kendi başına olduğu anlardır. Böyle zamanlarda hayaller büyür ve insanın bedenini ele geçirir, kişiyi yönetmeye başlar. Hayalin bu kolaycılığına ve yanılsama yaratan yalancı lezzetine kanmamak gerekir.

Sözün kısası; başkalarının desteğini ve katkısını aldığınız zamanlarda yaşam daha kolaydır. İyi zamanlarda yükselen sular sizi de kaldırır. Olgun insan, tek başına kaldığı zor zamanlarda sınamış ve sınavların üstesinden başarı ile gelmiş kişidir.

Son söz: Cesaret, başarının ön şartıdır. Dalgalar, daima başarılı denizcilerin yanındadır.

Paylaş:

duyguguncesi hakkında

GÜRCAN BANGER, Eskişehir Maarif Koleji ve ODTÜ Elektrik Mühendisliği Bölümü mezunudur. Aynı bölümde yüksek lisans çalışması yaptı. Elektrik yüksek mühendisi. Kamuda mühendislik hizmetleri yapmanın yanında bilişim donanımı ve yazılımı, elektronik, eğitim sektörlerinde işletmeler kurdu, yönetti. Meslek odası ve sivil toplum kuruluşlarında yöneticilik yaptı. 2005’ten bu yana bazı büyük sanayi şirketleri de dâhil olmak üzere çeşitli kuruluşlarda iş kültürü, yönetim, yeniden yapılanma, kümelenme, girişimcilik, stratejik planlama, Endüstri 4.0 gibi konularda kurumsal danışman, iş ve işletme danışmanı ve eğitmen olarak hizmet sunuyor. Üniversitelerde kısmi zamanlı ders veriyor. Halen Raylı Sistemler Kümelenmesi'nde küme koordinatörü ve bizobiz.net danışmanlık ve eğitim firmasında proje koordinatörüdür. Kendini “business philosopher” olarak tanımlıyor. Düzenli olarak bloglarında (http://www.duyguguncesi.net ve http://www.bizobiz.net) yazıyor. Değişik konularda yayınlanmış kitapları var. Çeşitli gazete, dergi ve bloglarda yazıları yayınlanıyor.
Bu yazı Sorun / Çözüm, Yaşam kategorisine gönderilmiş ve , , , ile etiketlenmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir